Tâcü’l-hazreteyn, Kıvâmü’d-devle ve’d-dîn, Vezîr-i kebîr 
Nizâmülmülk..

“Sultanın gölgesinde olmayan bir şehri
viran değilse de vîrâne say sen..!” / Ahmed el-Gazzâlî

Bu kadar unvan aslında az bile ona.. O, yaşadığı zamanlarda Ortaçağ İslâm dünyasının en başarılı devlet adamlarından biriydi.. Büyük Selçuklu imparatorluğuna kesintisiz 29 yıl vezirlik yaptı.. Melikşah’ın dedesi Çağrı Bey zamanını da sayarsak, Tuğrul Bey’in, Sultan Alpaslan’ın ve Sultan Melikşah’ın devirlerini gördü.. Aslında Alpaslan’ı ve bilhassa Melikşah’ı evladı gibi yetiştirmişti o.. Çağrı Bey’in, babasına vasiyeti de öyleydi zaten.. Alpaslan’a da öyle tenbihlemişti vefatına yakın.. Nizâmü’l-mülk’ü bir vezir gibi değil, bir “baba” gibi bileceksin demişti.. Hep öyle oldu nitekim.. Doğumundan ölümüne kadar bir “sultan”la beraber olmak..! Hatta bir de değil, birkaç sultanla beraber olmak.. Ne büyük bahtiyarlık.. Batı dünyasında; “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” derlermiş; Doğu’da ise “Her başarılı erkeğin arkasında bir “hoca”nın olduğuna inanılırmış.. İşte Alpaslan gibi, Çağrı ve Tuğrul beyler gibi, Melikşah gibi cihan hükümdarlarının ardındaki o “bilge” kişi..! Nizamülmülk..


Nakş-ı Cihan Meydanı - Isfahan

Hayatı boyunca Melikşah’tan belki sadece 1 ay uzak, ya da ayrı kalmıştı.. O da mecburiyetten..! Zira bu büyük vezir, Melikşah’tan sadece bir ay önce ölmüştü..! Bütün bir ömrü beraber geçirdiği sultanıyla bugün Isfahan’da yine beraber.. Neredeyse el ele, baş başa.. Aralarında sadece 2 metrelik bir mesafe var.. Sağlığında cihana sığmayan bu büyük devlet adamı 2 metrelik bir çukura sığmış sığmasına.. Ama gelin görün ki sarı mermerden yapılmış kabir taşı neredeyse kuş pisliklerinden görünmez halde.. Her taraf toz toprak içinde.. Deyim yerindeyse tam bir mezbelelik.. Aman Allahım! Utanıyoruz, sıkılıyoruz, kahroluyoruz.. Görevi herhalde sadece burasını bulanlara kilitli kapıyı açmaktan başka bir şey olmayan zat da halimizi anlıyor ve o da çok sıkılıyor belli ki.. Eline birkaç kuruş sıkıştırıp bir süpürge ile etrafı temizlemesini istiyoruz.. Hiç itiraz etmeden, biraz da mahçup tavırlarla elinden geldiğince temizliyor kabirlerin üzerini ve etrafını.. Biz de yardımcı olmaya çalışıyoruz.. Bu durumu izah etmek mümkün değil.. Bu nasıl iştir..! Burada yatan insanlar bir zamanlar dünyaya nizam vermiş, insanlığa hizmet etmiş o büyük insanlar değil mi yoksa..! Böyle mi olmalıydı bu mekân.. Bilmiyorum.. Bilemiyorum.. Sözün bittiği an derler ya hani, işte tam o anı yaşıyorum.. Söz tükeniyor, ben iyice tükeniyorum..!


Çihil Sütun Sarayı - Isfahan

Hicretin 408. yılında Horasan’ın Tûs şehrine bağlı Râdkân köyünde doğmuştu O.. Bir köy çocuğu olarak doğduğunda adı sadece “Hasan”dı.. Ama sonradan o kadar unvan sahibi oldu ki.. Adını bilen kalmadı nerdeyse.. Annesini hatırlayamayacak kadar küçük yaşta, belki bebek denilebilecek bir yaşta kaybetti.. O bir öksüz olarak büyüdü.. Babasıyla beraber tutundu hayata.. Çocuk yaşta aldığı eğitime dikkatinizi çekerim.. lütfen.. Önce hâfız oldu Tûs’da.. Kalktı Halep’e gitti, kaç yaşındaydı kim bilir? Halep’te Ebu’l-feth Abdullah bin İsmail el-Halebî’den, Isfahan’da Muhammmed bin Ali bin Muhammed’den, Nişabur’da Abdulkerim bin Hevâzin el-Kuşeyrî’den, Bağdat’da Ebu’l-Hattab bin Batr’dan hadis okudu.. Yetmedi elbette.. Devrin meşhur âlimlerinin, edib ve şairlerinin sohbet meclislerine ve ders halkalarına katıldı.. Böylece inşa ve hitabet sanatının zirvelerine yükseldi.. Bir zaman Gazne sultanlarının yanında bulundu, sonra Merv’de Sulçuklu hükümdarı Çağrı Bey ile beraber oldu.. 


Isfahan

Tuğrul Bey adına bir zaman Horasan’ı yönetti.. Alpaslan’ın tahta geçişiyle de Kündürî’nin yerine Sulçuklu Veziri oldu.. Selçuklulara Anadolu kapılarını açan meşhur Malazgirt savaşı hariç, Alpaslan’ın bütün seferlerinde hep yanında oldu.. Zamanın en büyük belâsı “Hasan Sabbah” fitnesi memleketi kasıp kavururken, bu meseleyi ortadan kaldırmayı devletin bir politikası haline getiren yine bu büyük vezir oldu..



Isfahan'dan..

Tabii böyle bir insanın dostu kadar düşmanı da olacaktı.. Oldu da.. Başta Melikşah’ın sevgili eşi Terken Hatun, işleri istediği gibi ele alamayınca, yolu onunla sultanın arasını açmakta buldu.. Tâcü’l-mülk, bu kirli tezgâhların icrasında en büyük yardımcısıydı Terken Hatun’un.. Kendileri için bir engel olarak gördükleri Nizamül-mülk hakkında demediklerini bırakmadılar.. Zavallı vezir..! Bir yanda nefesini her an ensesinde hissettiği Hasan Sabbah’ın sapık fedaileri, bir tarafta Tâcü’l-mülk ve Terken Hatun’un ardı arkası kesilmeyen entrikaları.. Bu yüzdendir ki, vezirin ölüm sebebini Hasan Sabbah kadar, bu ikiliye bağlayanlar da vardır.. Doğrusunu elbette Allah bilir.. 


Isfahan

Endülüs medeniyetinin yetiştirdiği büyük âlimlerden Muhammed Turtûşî’nin (ö.1131) Sirâcü’l-Mülûk adında, siyaset ahlâk ve âdâbına dair insanlığa ibret dersleriyle dolu bir eseri vardır.. İşte Turtuşî’nin bu eserinde anlattığına göre Nizâmülmülk, kurduğu medreselerin masrafları da dahil olmak üzere, ülkedeki kültür faaliyetleri için sultanın hazinelerinden yılda 600.000 dinar harcamaktaydı. Büyük vezirin başarılarından rahatsız olanlar bu durumu Melikşah’a ileterek; esasen bu para ile bir ordu teşkil edilirse Bizans’ın başkenti Konstantîniyye’nin bile fethedilebileceğini söyleyip sultanı vezir aleyhine tahrik ederler. Haliyle Sultan bundan çok rahatsız olur ve Nizâmülmülk’ü sorgulamak üzere huzuruna çağırır. Devletin gücünü sadece maddede, asker, silah ve orduda gören o zihniyete karşı tecrübeli vezirin cevabı ne kadar da zarif ve isabetlidir.. Şöyle der Sultana : “Sultanım! Bilirsiniz ki ben, esir pazarlarında satılsa beş dinar bile etmeyecek yaşlı bir kimseyim.. Sen de savaşçı, güçlü bir Türk çocuğu olarak satışa çıkarılsan belki 30 dinar edersin.. Bizim dünyadaki maddî değerlerimiz ancak bu kadardır.. Zevklere dalmış ve arzularına esir olmuş bulunduğunuzdan âhirette Allah (c.c.)’ın huzuruna tâat ve ibadetlerden ziyade, günah ve measî ile çıkacaksınız.. Düşmana felaketler yağdıran şu ordun seni ancak iki arşın boyu kılıçları ve 300 arşına bile erişmeyen okları ile ancak bu kadar mesafe koruyabilir.. Zira onlar da kusurlu ve günahkârdır, içki, oyun ve çalgıya düşkündürler. Onlar seni mânevî dert ve belalara karşı savunamazlar. Ben ise senin hem dünya hem de âhıretini düşünerek senin için bir mâneviyat ordusu kurdum. Senin ordun uykuya vardığında bu mâneviyat erleri uyanıktır; Rablerinin huzuruna saf saf dizilir, gözyaşı döker, tazarruda bulunur, ellerini Tanrı’nın yüce dergâhına kaldırırlar.. Aslında sen ve senin askerlerin onların himayelerinde yaşıyor, onların dinî, ahlâkî ve irşadî çalışmalarıyla güçleniyor, onların bereketleriyle suya kavuşuyor ve çeşitli nimetlerle rızıklandırılıyorsunuz. Çünkü onların dua okları, tazarru ve niyazla tâ yedi kat göğü geçer, dergâh-ı izzete ulaşır.” 


Isfahan'dan..

İşte devlet adamı.. Bu sözler karşısında Melikşah’ın ziyadesiyle duygulandığı görülür.. Bu bilge vezire söyleyecek sözü kalmamıştır artık.. Nizamülmülk budur…


Sanat Şehri Isfahan

Hakkında yapılan itham ve iftiralar karşısında bunalan Melikşah sonunda bir gün kendisini huzuruna çağırtıp ona durumu anlatır, hatta kendisini vezirlikten alabileceğini ima eder.. Bunun üzerine büyük vezir, Melikşah’a; “Eğer beni bu görevden alırsan, senin de ne tâcın kalır, ne tahtın.. Ben varsam sen de varsın!” der.. Tabii tartışma başladığı gibi biter.. 


Isfahan'dan..

Biter bitmesine de bu olayın üzerinden çok geçmeden Sultan Melikşah, beraberinde Nizâmü’l-mülk, Terken Hatun, Tâcü’l-mülk ve diğer devlet erkânıyla birlikte Isfahan’dan Bağdat’a doğru yola çıkarlar.. Bir ramazan günüdür.. Kafile Nihavend yakınlarında Suhne denilen bir köyde konaklar. İşte bütün zamanların en büyük ve en güçlü veziri burada Hasan Sabbah’ın fedailerinden Ebu Tâhir-i Errânî isimli bir suikastçı tarafından şehid edilir.. Hicrî 10 Ramazan 485.. Bağdat’ta üç gün sürecek yas törenleri düzenlenir bu büyük vezir için.. Sultan Melikşah dahil, ardından ağlamayan kalmaz.. Herhalde Tâcü’l-mülk ve Terken Hatun hariç..!


Isfahan

O, devlet yönetmenin “kitabını yazan” biriydi.. Saltanat mührüne, “Nimetlerinden dolayı Allah’a hamdolsun” anlamına gelen, “Elhamdülillahi alâ niamihî” ibaresini nakşettiği söylenir. Devlet idaresine dair yazdığı “Siyasetnâme”, asırlar boyunca kendisinden sonra gelen devlet adamlarının başucu kitabı olmuştu..


Nizamülmülk'ün Unutulmaz Eseri

Selçuklularda ilk “atabek” unvanı da ona verilmiştir.. İslâm eğitim tarihinin de unutulmazlarındandır o.. Dünya bilim tarihi, hatta insanlık tarihi, onun kurmuş olduğu “Nizamiye Medreseleri”ne çok şey borçludur.. Çünkü tarihte “medrese” yaptıran ilk vezir Nizâmü’l-mülk’tür.. Yaşadığı sürece Bağdat, Isfahan, Rey, Nişabur, Tus, Merv gibi kültür merkezlerinde inşa ettirdiği medreseler, kütüphaneler, han, hamam ve kervansaraylar asırlarca insanlığa hizmet vermiş.. Takvim yapmış, rasathane kurmuş, böylece çağını aşmış, bilime saygılı bir bilge kişilik olarak adını tarihe yazdırmış bu zât.. İşte şuracıkta yatmakta şimdi.. 

Isfahan’da O’nun kabir taşına dokunmak, tarihe dokunmaktı benim için.. Ölümünün üzerinden 1000 yıl geçmiş olsa da.. Yürekten bir saygıyla ve hayranlıkla selamladım onu.. Öylece vedalaştım..

(Rıdvan Canım - Simurg'un Kanatlarında İran Seyahatnamesi'nden alınmıştır.)




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

OSMANLI'NIN ADRİYATİK'TEKİ SON KALESİ : İŞKODRA