BİR ÇÖL GÜZELİ : YEZD
Tarihin Kadîm Şehirlerinden Biri :Yezd..
Bir yolcu iseniz ve yolunuz bu çöl şehrine düşerse eğer, şanslı olduğunuzu kabul etmelisiniz bir kere.. Zira İran’ın hemen hemen başka hiçbir şehrine benzemeyen bir şehrindesiniz demektir.. Tarih boyunca gerek batıdan gelip doğuya, Afganistan ve Pakistan üzerinden taa Hindistan’a kadar uzanan İpek yolunun, Basra körfezinden başlayıp kuzeye Meşhed üzerinden Türkistan’a kadar ulaşan yolların Yezd’den mutlaka geçmek zorunda olduğunu bilmelisiniz.. Burası bir nefes alma, durup dinlenme, yola devam edebilmek için her türlü yol tedarikini görme mekânı.. İsmini Sâsânî hükümdarlarından I. Yezdigerd’den aldığı söyleniyor.. Hatta ilk kuruluş yıllarında bundan dolayı “Yezdan Gerd” olarak anılmış.. Büyük İskender’in gelip geçtiği, sonraları Cengiz Han ve Timur’un her yerde yaptıkları gibi yakıp yıktığı bir şehir olarak görüyoruz Yezd’i.. Çölde en makbul şey ne olabilir? Tabii ki su.. Asırlar boyunca Yezd şehri sâkinlerinin de en büyük derdi hep “su” olmuş.. Bir de sıcak rüzgârlar eşliğinde gelen o meşhur “kum fırtınaları” tabii.. İnsanoğlu her güçlüğün üstesinden gelmeyi başarmış.. Burada da öyle olmuş..
Dr. Behiştî Meydanı ve Emir Çakmak Külliyesi – Yezd
Su, hayatın kaynağı.. O yüzdendir ki kaderin çöl ortasında hayatını sürdürmek zorunda bıraktığı bu şehir ve onun gayretkeş insanları suyu tedarik için inanılmazları gerçekleştirmişler yaşadıkça.. Kilometrelerce uzaktan su getirmişler yaşam alanlarına.. Bunun için dünyanın hayranlığını kazanan su kanalları, yapmışlar.. Yerin metrelerce altına su kuyuları, su depoları inşa etmişler.. Hem de yerin 10-15 metre altında oluşturulan bu su depoları sürekli olarak kendi kendini soğutabilen bir özelliğe sahip.. İşte Kanat adını verdikleri bu su kanalları bu çöl insanlarına yüzyıllardır hayat veriyor.. İran’da yaklaşık 50 bin civarında bu tarzda inşa edilmiş su kanalının varlığından söz ediliyor.. Bunların Yezd’deki en muhteşem örneklerinden birini görmek isterseniz Su Müzesi’ni gezmelisiniz.. Yezdlilerin ikinci en büyük derdi nedir derseniz, gördüğümüz kadarıyla o da “dayanılmaz çöl sıcakları”.. Onun da kolayını bulmuşlar.. Hayat mücadeleden başka nedir ki.. Gerek Yezd şehrinde ve gerekse çölün diğer yerleşim mekanlarında çatılarda son derece ilginç bacalar görürsünüz.. Bunlara “bâd-gîr” deniliyor.. Farsça’da “Rüzgâr tutan” gibi bir anlamı var kelimenin.. Yaptığı iş de o zaten.. Tarihin en eski klima, yani soğutma sistemleri bence bunlar.. İşte bu devâsâ bacalardan içeri giren sıcak çöl rüzgârları evlerin veya yaşanan bütün mekânların içine serin hava olarak giriyor..
Fotoğraf: Ayşenur Oktay
Yezd’de bir grup kız öğrenci
Zamanla bazı emirlerin, meliklerin, Şahruh dergâhı mensuplarının ilaveleriyle bu külliye ortaya çıkmış.. Buna Yeni Cami Mescidi de diyorlar.. Yalnız burada şunu hemen söylemeliyim ki, bizdeki “mescid” kavramı ile buradaki biraz farklı.. Büyük camilere de “mescid” adını veriyor İranlılar.. Bu sizi yanıltmasın..! Emir Çakmak Camii’nin hemen önünde duran yaklaşık 10-15 metre yüksekliğindeki ağaçtan yapılmış “nahıl”, son derece ilginç görünümüyle mutlaka dikkatinizi çekecektir.. Yılın bütün günlerinde burada duran bu ahşap eser, sadece Muherrem ayında Hz. Hüseyin’in şehadet günlerinde gerçekleştirilen ve “taziye törenleri” adı verilen gösterilerde süsleniyor.. Sembolik olarak Hz. Hüseyin’in tabutu gibi kabul edilen bu nahıl, büyükçe bir palmiye yaprağını andırıyor aslında.. Törenlerde üzeri siyah örtülerle kaplanan bu aracın her tarafı yine kılıçlar, mızraklar, gürzler ve akla gelebilecek bilhassa Şiilere özgü figürlerle süsleniyor.. Yine törenler esnasında bu araç ağıtlar, feryatlar ve ağlayışlar eşliğinde üç kez dolaştırıldıktan sonra bir yıl boyunca kalacağı bu mekâna getiriliyor..
Behiştî meydanının öbür ucundan başlayan geniş bulvar sizi şehrin tren istasyonuna kadar götürecektir.. Bu istasyondan İran’ın bütün şehirlerine ulaşabilirsiniz.. Söz yoldan açılmışken hatırlatayım, Yezd’e hem karayolu, hem demiryolu ve hem de sahip olduğu havaalanı dolayısıyla diğer şehirlere havayolu ile ulaşım mümkün ve çok rahat.. Evet, bu sıcak yaz günlerinde ortalıkta turistlerden başka kimseyi görmek mümkün değil neredeyse.. Hemen herkes evlerinde istirahata çekilmiş.. Zaten İran’ın bütün şehirlerinde öğleden sonra saat 14’ü gösterdiği anda hayat neredeyse duruyor.. Alış-veriş bitiyor, kepenkler iniyor, şehirler derin bir sessizliğe gömülüyor.. Siz artık deyim yerindeyse “size kalan” bu topraktan şehrin eğri büğrü sokaklarında, bazen tünellerden geçerek istediğiniz gibi kaybolabilirsiniz.. Mutlaka kaybolmanızı tavsiye ederim.. Bazen önünüze ancak bir insanın geçebileceği kadar dar ve tenha sokaklar çıkacak.. Yürümeye devam edin.. Hatta bu yürüyüş esnasında sokağın üstünün toprakla örtüldüğünü, bir tünele girdiğinizi fark edeceksiniz.. Ama sakın endişe etmeyin.. Biraz sonra sizi pekâlâ olağanüstü güzel bir yapı, bir tarihî eser karşılayabilir.. Biz de öyle yapıyoruz, sanki kırk yıldır bu şehirde yaşıyormuşuz gibi bu labirentten farkı olmayan, çoğuna araçların asla giremediği bu esrarlı sokaklarda gönlümüzce geziyoruz.. Şehrin en güzel dinlenme ve konaklama mekânlarından biri olarak Lâle Otel’de bir mola verebilirsiniz.. Madem ki Yezd’desiniz o zaman buranın çok özel yemeklerinden biri sayılan “fesencan”ı ihmâl etmeyin derim ben.. Ha “guttab” tatlısını da unutmayın..!
Yezd Şehir Meydanı
Yezd’deki gezileriniz esnasında mutlaka görmeniz gereken tarihî yapılardan bir başkası, Cuma Camii.. Kırksekiz metreye ulaşan yapısıyla, olağanüstü güzellikteki mavi çinileriyle İran’ın en yüksek minareleri bu şehirde, Yezd’de.. Ve bu görkemli minarelere sahip olan Mescid-i Cuma da, Yezd’in en görkemli yapılarından birisi.. 1375 yılında inşa edildiği söyleniyor.. Özellikle camiin mihrabı dillere destan olmuş.. Rivayetlere göre Cuma Camii’nin yerinde önceleri gûyâ büyük bir Zerdüşt tapınağı varmış.. Mümkündür.. Önünde uzanan büyük bir bahçeye bakan mihrabı da dini mimarinin sanat şaheserlerinden biri olarak kabul ediliyor.. Cami bünyesinde yer alan meşhur kütüphanesinde yer alan birbirinden kıymetli el yazmalarını da görebilirseniz kendinizi şanslı hissedebilirsiniz.. Caminin içinde yer alan merdivenleri takip ederseniz buradan yine tarihin en eski su depolarından birine ulaşabilirsiniz..
Yezd Cuma Camii
Cuma Camii’nin çıkışında, sol taraftaki sokağa girerseniz eğer, bu yol yaklaşık 50 metre sonra sizi Yezd’in en görkemli türbelerinden birine ulaştıracaktır.. “Buk’a-i Seyyid Rükneddin..” Yani Seyyid Rükneddin Türbesi.. Firuze renkli çinilerle bezeli kubbesi bir sanat harikası.. 14. asırdan kalma bu muhteşem türbenin içerisine giremiyoruz, çünkü türbe ağzına kadar kadınlar, kızlar ve çocuklarla dolup taşıyor.. Hemen önündeki Hüseyniye Meydanı ise Şiilerin belli yas günlerindeki anma törenlerinin önemli mekanlarından biri.. Meydanın bir kenarında duran ve süsleneceği günü bekleyen “nahıl” bunun en güzel işaretlerinden biri.. Zaman zaman üstü kemerlerle kapanan tünel gibi yollardan geçerek, ara sıra çıkmaz sokaklara düşerek ilerliyoruz Yezd’in labirenti andıran sokaklarında.. Her şey çok güzel.. Bir ara tarihî Yezd surlarının yanından geçiyoruz.. Eski devirlerde Yezd’i kuşatan bu surların bir kısmı yıkılmış, yer yer ayakta kalabilmiş sur kalıntıları ise artık neredeyse şehrin ortalarında karşılıyor ziyaretçilerini.. Yezd’in tarihî saat kulesi de ilginç yapısıyla ve çok uzak mesafelerden görülebilmesi özelliğiyle şehrin önemli yapılarından biri..
Hüseyniye Meydanı’nda bir nahıl ve Seyyid Rükneddin Türbesi
Yezd’de görmeniz gereken yerlerden birisi de 12 İmam Türbesi olmalı.. Zindân-ı İskender adı verilen ve Yezd’de turistlerin en fazla ilgi gösterdikleri yerlerden birisi de burada yer alıyor.. Meşhur Büyük İskender’in bir zamanlar hapishane olarak kullandığına inanılan bu yapı da aynı meydana bakıyor.. 12 İmam Türbesi çevresinde belli günlerde yapılan sembolik cenaze merasimlerinden birine rastlar mısınız bilmem.. Biz göremedik..
Hayli ilginç olmalı..!
Bir “bisiklet” şehri Yezd aynı zamanda.. Dağı bırakın tepenin bile adının anılmadığı bu çöl şehrinde bisikletin bu kadar yaygın olmasına da şaşmıyor insan.. Haydi Hollanda’nın Amsterdam’ını bırakın, daha çok bizim Konya’ya benziyor bu yönüyle.. Daha da ilginç tarafı; “bisikletli adam” heykeline ulaşırsanız eğer, oradaki bisikletlerden istediğinize binip şehri gönlünüzce turlayabilirsiniz.. Hem de bedava.. Getirip yerine bırakmak şartıyla tabii..! Doğuda böyle bir şeyi düşünmek bile zor değil mi ?
Zindân-ı İskender ve Oniki İmam Türbesi
Bâg-ı Devlet-âbâd adı verilen ve ben diyeyim bahçe, siz deyin park, işte her ne ise, onlar da “bâğ” diyorlar, Yezd ahalisinin özellikle yaz akşamlarında günün yorgunluğunu attıkları önemli mekânlardan birisine de yolunuzu düşürmelisiniz.. 1750’li yıllarda Kerim Han Zend adına bu bahçenin ortasında yapılan bir köşk etrafında oluşturulmuş, çeşit çeşit meyve ağaçlarının, çiçeklerin, şırıl şırıl akan suların arasında dolaşmanız sizi oldukça rahatlatacaktır.. Yezd’de buna benzer bir başka görülmeye değer ev de Hâne-i Lârî adını taşıyor.. Aşağı yukarı 150 yıllık otantik Yezd evlerinden birisi.. Görülmeye değer..
Yezd
Çok eski zamanlardan beri Yezd, her zaman bir ticaret şehri kimliğini korumuş, özellikle ipek halı ve çok kıymetli kilimleri bu çöl şehrinin şöhretini ülkenin sınırları dışına kadar taşımış.. Asırlar boyunca bir “ipek şehri” olarak anılmış ve bilinmiş çölün bu esrarlı kenti..
Yezd çarşılarında öyle ışıl ışıl vitrinlerle dolu dükkânları bulamayacaksınız belki ama “Bazaar” adı verilen kapalı çarşılarda istediğiniz her şey fazlasıyla var.. Çok sayıdaki tarihî “pazar” arasında Kuyumcular çarşısı, Pencah Ali Pazarı ve özellikle Han Pazarı gezilebilir.. Bugün bir tekstil merkezi olma özelliğini sürdüren Yezd’in, seramik yapımında da ülkenin en önemli şehirleri arasında yer aldığını belirtelim.. Örneğine başka bir yerde rastlanmayacak böylesine ilginç bir şehrin turizm açısından da ne kadar şanslı olabileceğini bilmem söylemeye gerek var mı.! Hele hele bu mahşer sıcağına aldırış etmeden tatlılarıyla meşhur Yezd’in baklavasını ve yine Yezd’e özgü “guttab” tatlısını yiyebilmişseniz ne âlâ ne güzel..! Afiyet şeker olsun..
yezd’de asırlardır yanan zerdüşt ateşi
Doğrusunu söylemek gerekirse, Yezd’de giderken, beni burada beklentilerimin ötesinde şaşırtan ve mutlu eden böylesi bir olayla ve bu derecede ilginç bir mekânla karşılaşacağımı bilmiyordum. Zerdüşt’ü duymuş olmalısınız.. Zerdüştlük ya da Zerdüştîlik denilen dinin kurucusu.. İşte Yezd şehrini ziyaretçileri için çekici kılan taraflarından birisi de; Zerdüştlüğün bu şehirde hâlâ yaşıyor olması.. Bir zamanlar özellikle Asya’nın çeşitli bölgelerinde kendisine yaşama alanı bulan bu inanç sistemi, bugün artık küçüle küçüle neredeyse sadece Yezd şehrindeki bir tapınakla hayata tutunabilmiş.. Yezd’de azımsanmayacak kadar da Zerdüşt yaşıyormuş günümüzde.. Peki kimdi Zerdüşt, yaymaya çalıştığı inanç sisteminin temel esasları nelerdi, fazla uzatmadan tanıyalım Zerdüşt’ü isterseniz..
Kesin değilse de milattan önce yedinci yüzyılın ortalarında yaşadığı sanılan Zerdüşt’ün babasının bir Azerbaycanlı, annesinin de Rey şehrinden olduğu söyleniyor. Zerdüşt’ün Azerbaycan’da doğduğu, bir zaman İsrail peygamberlerinden Ermiyâ’nın müridlerinden birisinin hizmetinde bulunduğu, daha sonra da ona ihanette bulunup Azerbaycan taraflarına gittiğini söyleyenler de var.. Daha çocuk denilecek yaşlarda peygamberlere özgü birtakım olağanüstü haller sergilemiş Zerdüşt.. Gûyâ onun bu hallerini tehlikeli gören kâhinler, onu ateş tapınağında alevler içine atıp gitmişler, fakat çocuğunu merak edip dua etmek için tapınağa gelen annesi, Zerdüşt’ü alevlerle oynarken bulmuş.. Kâhinler bunun üzerine çocuğu ezilmesi için bir sığır sürüsünün yolu üzerine bırakmışlar ama bu kez de sürünün önünde giden bir inek onu bacaklarının arasına alarak ezilmekten korumuş.. Yine onu kurtların parçalayıp yemesi için bir kurt inine bırakıldığı halde kurtların ona dokunmayışı Zerdüşt’ü olağan dışı birisi haline getirmiş çevresinde.. Ve Zerdüşt 30 yaşlarına geldiğinde peygamberliğini ilan etmiş.. Adamlarıyla beraber Belh’e doğru yola çıktığında karşılarına çıkan Daitya nehrini mucizevi bir şekilde yürüyerek geçmiş Zerdüşt.. Aivatak nehri kenarına geldiklerinde burada yaklaşık 45 gün süren bir inzivaya çekilmiş ve sürekli ibadetle meşgul olmuş.. Bu inziva günlerinin sonunda kendisini miraca çıkaracak olan bir melek gelmiş ve ona dünyadan el etek çekmesini söylemiş..
Zerdüşt’ün Asırlardır Yanan Ateşi - Ateşgede –Yezd
Zerdüşt’ün bundan sonra yaşadıkları hayli ilginçtir ve aslında biz Müslümanlara çok da yabancı sayılmayacak hadiselerdir.. Daha sonra bu melekle birlikte miraca çıkan Zerdüşt, diğer meleklerle tanışmış ve tanrı Ahura Mazda’nın huzuruna kabul edilmiş.. Ahura Mazda ona cennet ve cehennemi göstermiş, karnını yarıp içini temizledikten sonra, insanları hayır dinine davet etmesini ona emretmiş..Bundan sonra her biri Ahura Mazda’nın ayrı ayrı sıfatlarını temsil eden ve Emşaspend denilen altı yardımcısı birer birer gelerek Zerdüşt’e birtakım telkin ve tavsiyelerde bulunmuş, ona bilmediklerini öğretmişlerdir.. Meselâ hayvanları sevmek ve korumak, ilahi bir nur olan ve her pisliği temizleyen ateşi mukaddes bilmek ve bunu kendisine inananlara böylece öğretmek, silahları iyi korumak, cesurca savaşmak ve esareti hiçbir şekilde kabul etmemek; yeryüzünü temiz tutmak ve bitkileri korumak, Ahura Mazda’nın melekleri vasıtasıyla Zerdüşt’e telkin ettiği belli başlı emirler arasında yer almış.. İşte bu yüzdendir ki Zerdüştler, asırlar boyunca ölülerini “sessizlik kulesi ya da “Dahme” adı verilen yerlere bırakmışlar. Buralara bırakılan ölünün başında bir rahip bekler ve vahşi hayvanların ölünün önce hangi gözünü yiyeceğini gözetlermiş.. Eğer hayvan ölünün önce sağ gözünü yerse, ölen kişinin ruhunun kurtulduğuna, sol gözünün önce yenilmesi ise o kişinin ruhunun azap göreceği anlamına gelirmiş.. Bugün Yezd çevresinde bulunan bu sessizlik kulelerinin kullanılması artık yasaklanmış.. Bu kulelerden İran’da 5 tane varmış.. İkisi Yezd’de, ikisi Kerman’da ve biri de Tahran yakınlarında imiş bu kulelerin..
Dahme ya da Sessizlik Kuleleri - Yezd
Evet, biz yine Zerdüşt’ün hayat macerasına dönelim isterseniz.. Zerdüşt,, Ahura Mazda’nın emirlerini taşıyan kutsal kitap Avesta ile yeryüzüne döndüğü zaman, artık görevini bilen bir peygamberdir. Kendisine yayması emredilen dini tebliğ konusunda yakın çevresinde gördüğü eziyetler üzerine çıkıp Tûran illerine gider.. Pek taraftar bulamaz, yıllarca Aryalar arasında dolaştıktan sonra Belh’e gitmeye karar verir. O sıralarda Biştasb, Belh hükümdarıdır.. Zerdüşt onlarla girdiği tartışmalar sonucunda dinini hem Biştasb’a, hem onun oğlu İsfendiyar’a ve hem de Veziri Camasb’a kabul ettirir. Fakat kısa bir süre sonra Türk hükümdarlarından Ercasb, düzenlediği bir saldırı ile Zerdüşt’ü öldürür..
Yolunuz bir gün Yezd’e düşer de Ayetullah Kâşânî Caddesi’nde, doğu istikametinde yürürseniz karşınıza bir ateş tapınağı yani “Ateşgede” çıkacaktır. Etrafını çeviren yaklaşık iki metrelik duvarların ardında bahçe içerisinde yer alan büyükçe bir havuz ziyaretçilerini dinlendirmeye devam ediyor. Binanın giriş kapısı üzerinde mavi renkli çinilerle yapılmış yine Zerdüştlerin sembolü olarak görülen “kuş adam” figürü dikkat çekiyor.. Kuş adamın bir elinde sadâkatı sembolize eden yüzük var.. Kuş adamın diğer eli ise saygı ifadesi olarak açılmış vaziyette.. Aslında zannedildiği gibi ateşe tapmıyor Zerdüştler.. Sadece saflığın, temizliğin, sevginin, incelik ve sıcaklığın sembolü olarak gördükleri ateşi kutsal kabul ediyorlar..
Tapınağın giriş kapısı üzerinde yer alan “Kuş adam” figürü - Yezd
Üç katlı tüylerle kaplı kanatları ise Zerdüştlük inancının esasını oluşturan söz ve davranışlarda doğruluğu, dürüstlüğü ve safiyeti simgeler.. Yani özet olarak anlatmaya çalıştıkları şu: Düşündüklerin, söylediklerin ve yaptıkların doğru olsun.. Esasen “insan” olmak hasebiyle evrensel bir mesaj değil midir bu.. Kuşkusuz öyle.. Ateşgedenin merdivenlerini çıkıp müzeye benzer bu yapının girişinde, özel kıyafetleri içerisinde Zerdüşt’ün son temsilcilerini bulacaksınız.. Aslında İran’da bu tür yerlere girişler sembolik de olsa ücretlidir, ama burada ücret istenmiyor ziyaretçilerden.. İsteyen bağışta bulunabilir.. Giriş bölümünün duvarlarında Avesta’dan metinlerin yer aldığı tablolarla, bilhassa Zerdüşt’ün duvarı kaplayacak kadar büyük boy bir posteri dikkat çekici.. Basılmış kitaplar da bulabilirsiniz burada.. Az ileride camdan bir korumanın arkasında asırlardır yanan Zerdüşt ateşi bu mekânı anlamlı kılan heyecan verici bir tablo olarak karşınıza çıkıyor.. Söylentilere göre 470 yılından beri hiç sönmeden yanarmış bu ateş.. Ateşin gıdası ise Yezd ve çevresinde en çok bulunan badem ve kayısı ağaçları imiş.. Ateş tapınağının asıl yeri, çok eski zamanlardan beri Yezd yakınlarındaki Ardakan iken 1940’lı yıllarda bugün bulunduğu bu mekâna taşınmış.. Saflığın ve temizliğin sembolü ateş.. Evet, Zerdüştlüğe göre su, hava, toprak ve ateş dört temiz unsur olup bunlar kutsaldır..Bunlar asla kirletilemez.. Dolayısıyla ölülerin bile gömülerek toprağın kirletilmesi haramdır..
Ve ayrılık.. Güler yüzlü insanları, firuze renkli ışıl ışıl kubbeleri ve yemyeşil bahçeleriyle sarı, sapsarı toprak renkli bu yaşlı çöl güzelinden ayrılmak o kadar kolay olmadı tabii.. Kâşân yoluna çıktığımızı anlayana kadar bu ayrılığa inanamadım.. Hoşça kal İran'ın masmavi çöl geceleri gibi sessiz, sakin ve öylece huzurlu şehri.. İşte biz yine çöldeyiz..
Rıdvan hocam, Allah razı olsun. Sanki şehri gezmiş gibi olduk. Birde şu meşhur dediğiniz yemeğin nelerden yapıldığını belirtseydiniz.
YanıtlaSil